Saturday, February 19, 2011

Mısır’ın Korku Diktatörlüğü sonlanırken...


BU YAZI 6 ŞUBAT 2011 TARİHİNDE EVRENSEL GAZETESİNDE YAYINLANMIŞTIR.

Devamlı egemenlerin değerleriyle kirletilmiş spora “halkın” siyasetini sokmanın öneminden bahsedip duruyoruz. Onların siyasetiyle domine edilmiş spor milliyetçilik, cinsiyetçilik, sınıfsal ayrımcılık üretip duruyor. Rollerin değiştiğini varsayalım. Sporun kitleselliğini, yönetenlerin değil yönetilenlerin lehine kullanabildiğimizi düşünelim. O zaman bu, tamam bir devrim yaratamaz belki ama en azından bir devrimde ufak ya da büyük rol oynayabilir mi? Bunun cevabını bugünlerde Mısır’da alıyoruz.

Her hafta pişti olmamak adına mutlaka ne yazmış diye kontrol ettiğim iki değerli isim var: Dağhan Irak ve ABD’li sosyalist spor yazarı Dave Zirin. Zirin bu hafta çok güzel bir yazı yazdı ve açıkçası bana da üstüne söylenecek söz bırakmadı. Herkes okumalı dedim bunu içimden. Bu hafta sizlere onun Mısır’da futbol taraftarlarının devrimde üstlendiği rolü anlattığı yazısını çevirdim. Keyifle okuyacağınızı umuyorum.


Mısır’ın “Hayat boyu Başkanı” Hüsnü Mübarek’in onlarca yıllık diktatörlüğü süresince ülkede öfke, örgütlenme ve antik bir sanat olan sokak dövüşlerinin istikrarlı bir şekilde pratiğe dökülebildiği yalnızca tek bir alan vardı: Futbol kulüpleri. Geride bıraktığımız hareketli hafta boyunca ülkenin en organize ve militan taraftar grubu “Ultras” tribünlerdeki engin tecrübesini daha geniş bir şekilde kullanma olanağı buldu.

Geçtiğimiz Perşembe Mısır Futbol Federasyonu futbol kulüplerinin süregelen olaylarla ilişkilenmesini engellemek adına ülkedeki tüm lig müsabakalarını süresiz olarak durdurduğunu deklare etti. Açık ki bu hem yetersiz hem de geç alınmış bir karardı. Maçlar olmadan da taraftar grupları devlet polisiyle vücut vücuda mukavemet adına mahalle komiteleri oluşturulmasından, halkın güvenliğini sağlamaya her organizasyonda önemli ve merkezi görevler üstlenebildi. Mısır’ın tanınmış blog yazarlarından Alaa Abd El Fattah, El Cezire Televizyonuna verdiği bir röportajda “Ultras şu anda alandaki tüm politik gruplardan daha belirgin bir rol oynadı” demiş ve gülerek eklemişti: “Belki de ülkeyi ‘Ultras’ yönetmeli.

Taraftar gruplarının olaylara iştirakinin çok farklı anlamları ve geniş bir karşılığı var. Grupların politik mücadeleye katılımı aynı zamanda yoksulların, dışlanmışların ve Mısır’da futbolu kendini ifade edebileceği tek alan olarak gören kitlesel bir gençliğin de direnişe dahil olması demek.

Futbol yazarı James Dorsey’nin bu hafta yazdığı gibi :”Organize taraftar gruplarının Mısır’daki hükümet karşıtı protestolara katılması Arap coğrafyasındaki tüm iktidarlar için bir kabus niteliğinde. Otoriter rejimlerin tüm kamusal alanı domine ettiği Ortadoğu’da İslamla birlikte futbol halkın bastırılmış öfke ve gerilimlerini açığa vurabilecekleri benzersiz bir platform sunuyor.”

Libya Hükümeti Pazar günü, Libya Futbol Federasyonuna tüm futbol karşılaşmalarını süresiz olarak durdurma talimatı verdiğinde Dorsey’nin sözlerinin haklılığı daha iyi anlaşıldı. Hükümet içinden kaynaklar bunun, Mısır’daki gösterilerin Libya’ya taşmasına karşılık alınmış bir önlem olduğunu doğruladı. Mübarek’e karşı oluşturulan muhalefetle ABD’nin eski düşmanı yeni dostu Muammer El-Kaddafi’ye karşı muhalefetin birleştirilmesinde futbolun ana köprü olmasından duyulan korku iktidara böyle bir karar aldırttı.

Mısır’daki futbol kulüplerinin oynadığı kritik rol onların ülke tarihindeki önemini bilmeyenleri şaşırtabilir. Yüzyıldan fazla süredir kulüpler ve taraftar grupları neşeli tezahüratların ve hükümet karşıtı gösterilerin aynı anda rahatlıkla örgütlenebildiği yerler oldu. Mısır’ın en seçkin kulübü, Al Ahly, 1907 yılında sömürgeci Britanya güçlerine karşı ulusal direnişi örgütlemek adına kurulmuştu. Zaten Al Ahly, “ulusal” anlamına geliyor ve kulübün sömürgeciliğe karşı net tutumunu ortaya koymak için böyle bir isim seçilmiş. Al Ahly her zaman için en fazla politik taraftara sahip kulüp olmuştur. Kulüp aynı zamanda FIFA kurallarına aykırı da olsa oyuncularının saha içinde politik görüşler bildirmesine izin vermesiyle tanınıyor. Al Ahly’nin “Güleryüzlü katil” lakaplı yıldızı Mohamed Aboutrika’nın 2008’de attığı bir gol sonrası formasının altındaki “Gazze’yle dayanışma” tişörtünü göstermesi kesinlikle bir tesadüf değildi.

Elbette Mısır sokaklarında Al Ahly’nin Ultras’ı ya da herhangi bir futbol kulübüyle hiçbir alakası olmayan binlerce insan var. Ama tarihsel olarak Avrupa, Afrika, Asya ya da Ortadoğu’daki futbol kulüpleri toplumdaki öfke, düş kırıklığı ve isyanı yansıtmada hep önemli bir rol oynamışlardır.

Zaman zaman bu eğilim yanlış yollara sapmış ve ırkçı holiganizm hatta Yugoslavya’daki etnik temizleme döneminin unsurları olarak kullanılmıştır. Ama Fildişi Sahilleri’ndeki gibi iç savaş döneminde birleştirici bir rol oynadığı da olmuştur. Bu gibi örneklerin olmadığı yerlerde bile futbol kulüpleri her zaman için insanların deşarj olabildikleri bir güvenlik vanası olarak işlev görmüştür.

Bugünse Mısır’da zengin bir direniş mozaiğinin kalbindeler. Sporun insanları bir araya getirebilme kapasitesini tüm görkemiyle gösteren bir örnek olarak önümüzde dikiliyorlar. Mübarek’in partisinden ismini vermeyen bir üye hükümetin gazetesi Al Ahram’a Çarşamba günü şöyle demişti: “Sokaklarda gördüklerimiz yalnızca Müslüman Kardeşler ya da sempatizanları değil sıradan Mısırlılardır; bir futbol karşılaşmasında milli takımı desteklerken görebileceğiniz Mısırlılar. Öfkelerini gösterme biçimleri samimi ama bunu ehlileştirmeliyiz.” Sokaklardaki direnişin muazzamlığının farkına varabilen bu hükümet yetkilisinin o direnişin “ehlileştirilebileceğini” düşünecek kadar naif olması çok yazık. Gölgede ve Güneşte Futbol’un büyük yazarı Eduardo Galeano başka bir zaman ve bağlamda şunları yazmıştı: “Korkunun diktatörlüğü sona ermiştir.” Mısır için daha doğru bir söz henüz söylenmedi.

No comments: