Saturday, April 10, 2010

Messi-h?

BU YAZI İLK OLARAK 11 NİSAN 2010 TARİHİNDE EVRENSEL GAZETESİ'NDE YAYINLANMIŞTIR.

Messi insan mı? Seküler kökeninden şüphe duymadığımız spor medyası hafta boyunca bu sorunun cevabını aradı. Televizyonlar, gazeteler, sosyal medya tam mesai yaptık, Messi’nin ham maddesini bulmaya çalıştık. Akla en yatkın gelen cevap Hıristiyan inanışıyla örtüşüyordu. Messi mutlaka Tanrı’nın dünyaya yeniden teşrif etmesi beklenen oğlu İsa Mesih olmalıydı.

Tanrı ya da kutsal bir varlıkla özdeşleştirilen ilk sporcu Lionel Messi değil elbette. Sporcuları ilahlaştırmanın tarihi, sporların kitleselleşmesi ve medya araçlarının yaygınlaşması kadar eskidir. İlüzyon çağının kahramanları ilüzyonu yaratan medya mecrasının aktörleridir. Yani sporcular, şarkıcılar, oyuncular… Kısacası televizyon yıldızları ya da bir başka deyişle “celebrity”’ler.

Roland Barthes der ki : ‘Çağımızın mitleri klasik efsaneler gibi uzun, sabitleşmiş anlatılarda dile gelmez, anlamları apaçık ve dolayısıyla “doğal” gibi görünen cümleciklerde ve ismin hallerinde ifadesini bulur. Bunlar ifadelerini dilde bulurlar ve bu sayede hâkim bir kültürel söylemin, gündelik varoluşun gizli köşelerini işgal ederek, kendini evrensel ve ideal olarak sunmasını sağlarlar.’ Barthes’ın bu sözlerine benim yapacağım katkı, bu hâkim söylemin aynı zamanda imajlarla yani görüntülerle de oluşturulabileceği yönündedir. Mitleştirme sürecinde televizyon hayati bir rol oynar. Çoğu zaman bu köşeye de adını veren o spontane, kendiliğinden, yüzde yüz doğalmış gibi görünen enstantaneler aklımıza kazınır ve kültürel idealarımızı şekillendirir.

Özgürlük ve özgünlük arayışı

Peki bu imajlara, enstantanelere, anlık kusursuz tanımlamalara niye ihtiyaç duyuyoruz ve onları neden ilahlaştırıyoruz? Modern insan toplumsal ve bireysel çelişkilerin altında ezilen bir ruhtur. Kendisine devamlı özgür olduğu söylenir gerçekte ise, sadece yalnızdır. Özgür olduğu yanılsamasına rağmen arzuladığı hayatı neden yaşayamadığını, hedeflerini neden gerçekleştiremediğini cevaplandıramaz. Kendine güvenini yitirir. Özgünlüğünü bulamaz, benliğini gerçekleştiremez ve bu da onu toplumun geri kalanına uyum sağlamaya zorlar. Modern insan robotlaşmıştır.

‘Kimliğim yok, başkalarının benden olmamı beklediği benliğin yanılsamasından başka benlik yok: Ben, olmamı istediğiniz şeyim.’ İtalyan yazar Luigi Pirandello insanın gerçek özgürlüğe ve kimlik arayışına olan açlığını kusursuz bir şekilde dile getirmiştir. İnsan tüm bu çelişkilerden, yalnızlığından, robotluğundan ancak psikolojide kendiliğindenlik olarak ifade edilen kavramı gerçekleştirerek kurtulabilir. Erich Fromm’un sözleriyle ‘kendiliğinden etkinlik bireyin özgür etkinliğidir.’ Kelimenin Batı dillerindeki karşılığı olan spontane , Latince sponte kelimesinden türemiştir ve bu kelime “kişinin özgür iradesi” anlamına gelir.

Sporcular ve sanatçılar(ve “deliler”), televizyonun tüm müdahalelerine rağmen bu özgür iradeyi yansıtabilen sayılı çağdaşlarımızdandır. Bu yüzden yaşam açlığı çeken, yalnız kalma kaygısıyla sürüye uyan ve dolayısıyla kendiliğinden etkinliklerde bulunma yetisini kaybeden “modern insan” tüm bu açlığını ve kendiliğindenlik özlemini onların faaliyetlerinde giderir.

Gerçek kahramanlar

Lionel Messi’ye neden hayranız? Çünkü Messi, muhteşem yeteneğini yeşil sahalarda icra ederken mesleğinin gerektirdiği akışkanlık içerisinde tamamen spontanedir. Tek kişilik lirik bir oyunun kahramanı kadar kendiliğinden davranır, buna mecburdur. Bir sanatçıdan farksızdır. Sahada yaptıklarını bir robotun değil gerçek bir insanın yaptığını hissederiz. Gün boyunca bizim yaşadığımız otorite baskısından, yabancılaşmış ortamdan, robotlar dünyasından uzaktadır. Televizyonun berisinde ya da arenada şovunu en üst düzeyde görülmemiş bir beceriyle icra eden bu yetenekli adama imreniriz ve onu bir kahraman, bir efsaneye dönüştürürüz.

Yarattığı spontane ve bir daha asla tekrarlanamayacak enstantanelere hayran olduğumuz bu insanlar kitlesel medya çağının mitleridir. Onlar geçmişte, peygamberlerin, savaş kahramanlarının hatta politik liderlerin sahip olduğu karizmaya sahiptirler. Yanılsamalar çağının kahramanlarıdır onlar. Bizim kahramanlarımız…

Oysa bu ilüzyonun arkasındaki gerçek acımasızdır. Dünyanın gerçek yükünü çekenler, gerçek acıları yaşayanlar, gerçek fedakârlıkları gösterenler, kendilerini feda etmek zorunda kalanlar… Günümüzün emekçileri gerçek bir “kahramanın” erdemlerine sadece hayatta kalmaya çalışarak erişirler.

Evet, Messi muhteşem bir futbolcudur. Belki de tarihin gelmiş geçmiş en iyi sporcuları arasındadır ama sizden, her sabah ekmeğinizi getiren kapıcıdan, annenizden, fabrikanızda çalışan işçiden, çocuğunuzla ilgilenen bakıcıdan ya da bir hemşireden daha “kahraman” değildir. Daniel Boorstin’in dediği gibi çağımızın gerçek kahramanları adları hiç anılmayanlardır.

No comments: