Saturday, March 13, 2010

Diyarbakır'ın öfkesi ve zalim melekler

BU YAZI İLK OLARAK 14 MART 2010 TARİHİNDE EVRENSEL GAZETESİ'NDE YAYINLANMIŞTIR.

Olaylı Diyarbakır-Bursa maçı sonrası artık şu kesin ki “Diyarbakırspor Projesi” Türkiye Cumhuriyeti’nin Kürt sorunu ekseninde ürettiği en dar görüşlü ve başarısız politikalardan biridir. İçeriği, ekonomik, sosyal ve kültürel olarak ayrımcılığa uğrayan ve haklı olarak buna isyan eden Kürtleri sporla uyutmak olan bu derin tasarı devlet adına koca bir hezimetten başka bir şey değildir.

T.C’nin resmi devlet söylemi Türk kimliği üzerinden şiddetli bir milliyetçilik dolayısıyla ayrımcılık içerdiği için gayriresmi politikalarındaki Kürt politikası da bir o kadar baskıcı ve anti-demokratik olagelmiştir. Devletin, tarihsel Kürt politikası ajandasına şöyle bir bakacak olursak devamlı bir “ehlileştirme” çabası görürüz: Kürtleri asimilasyonla ehlileştirme, Kürtleri barajlarla ehlileştirme, Kürtleri toplu kıyımlarla ehlileştirme, Kürtleri faşizmle ehlileştirme, Kürtleri olağanüstü hallerle ehlileştirme, Kürtleri sporla ehlileştirme….

Sirk var peki ya ekmek ve özgürlük?

Bu ahmakça girişimlerin hepsi başarısız oldu ve hepsinin başarısızlığı aslında birbiriyle ilintili. Türkiye’nin 90’lı yılların başında zirve yapan Kürt direnişine karşı ürettiği bu proje o kadar ilkeldi ki Romalılar’ın 3 bin yıllık meşhur “ekmek ve sirk” politikası bile bizimkinin yanında ilerici kalıyor. Ankara, Diyarbakır’a sadece “sirk” götürerek halkı susturabileceğini sandı. Oysa onların asıl talebi ekmekti, özgürlüktü, eşitlikti. Diyarbakırspor’la sınırlı kalan bu sözde spor açılımının Kürtler açısından tek olumlu yanı artık polisin şiddetine maruz kalmadan binlerce kişilik gruplar halinde toplanabilmeleriydi.

Politikanın asıl çuvalladığı nokta da burası zaten. Kürtler’i sadece sirkle uyutabileceğini düşünen devlet-sporun dinamiklerinden tamamen bihaber olduğu için-futbol stadyumlarının öfkeli kitlelerin bir araya gelmeleri için kusursuz bir mekân olduğunun farkında değildi. Ragıp Duran’ın bu proje ilk hayata geçirildiği dönemlerde yazdığı “Futbolukürdi” adlı makalede dediği gibi
“stadyumlarda bir araya gelen kitle, polis ve askerlere karşı kendilerini daha güçlü ve daha birlikte hissediyorlardı. Ayrıca üç büyükler ya da diğer büyük takımların bölgeye gidip maçlar yapması, bu takımlarda oynayan oyuncuların, idarecilerin hatta takıma eşlik eden seyircilerin de Kürt realitesiyle somut ve canlı olarak karşılaşmalarını sağlıyordu.”


Diyarbakırspor-Bursaspor maçında yaşananlar hoş değildi. Fakat bölgenin hakikati budur. Doğuda fırtınalar estirmek için ülkenin batısında rüzgâr ekenler emellerine ulaşmıştır. Ve Diyarbakır’ın memnuniyetsizliği artık sirki kendi elleriyle yıkabilecek raddeye erişmiştir. Kürtler öfkeli ve bu öfkenin sebebi sadece Bursa’daki maçta maruz kaldıkları ırkçı tezahüratlar değil. Türkiye Cumhuriyeti anayasasına, kapatılmış partilere, 1500 kişiyi gözaltına alan güdümlü operasyonlara, taş attığı için 10 yıl ceza alan 15 yaşındaki Berivan’a, pankart taşıdığı için 7 yıl ceza alan Vesile Ana’ya, binlerce faili meçhul cinayete, Ahmet Kaya’ya, Uğur Kaymaz’a, Ceylan Önkol’a, Dersim katliamına, Diyarbakır cezaevine kısacası bu ülkenin tarihine bakanlar resmi daha geniş göreceklerdir.

“Her melek zalimdir”

Hafta içi bağımsız basından öğrendim ve takip edebildim. Gazeteci Ali Barış Kurt’a dava açılmış, Uğur Kaymaz’ı öldürenlere katil dediği için. Ayıp etmiş Ali Barış Kurt. Hiç Uğur’u öldürenlere katil denir mi? Yok daha neler! Melektir onlar melek. 12 yaşında bir çocuğu 13 kurşunla öldürmenin neresi katillik Allah aşkına? Üstelik yaşasa terörist olacağı kesin, henüz yapım aşamasındaki bir devlet düşmanını öldürmek… Olsa olsa “devlet için kurşun yiyen de atan da şereflidir” kategorisinden sevaba girer.

Ali Barış Kurt’un “şerefli vatan hizmeti” nasıl olur bundan da haberi yok anlaşılan. Ne yapacaktı Uğur Kaymaz’ı öldüren şeref abideleri, bıraksalardı da kendi elleriyle terörist olana kadar besleseler miydi Uğur’u? Öldüreceklerdi tabii, şerefli vatan hizmetinin hası böyle olur. Ne Erdal Erenler, ne Ferhat Gerçekler, ne Engin Çeberler, ne İrfan Ağdaşları harcadı bu vatanın kahraman savunucuları, Uğur’un 12’lik bedeni mi durduracaktı onları?

Mamafih Ali Barış Kurt, suçludur. Uğur Kaymaz’ı, 12 yaşında 13 kurşunla öldüren, üstelik failleri Yüce Türk adaleti tarafından aklanmış o şirin insanlara hiç utanmadan katil demiştir. Aklını başına topla Ali Barış Kurt! Melektir onlar melek!

Rilke ne güzel demiş: “Her melek zalimdir.”

No comments: