Sunday, November 8, 2009

Futbolukürdi ve sevgili damat

BU YAZI İLK OLARAK EVRENSEL GAZETESİ'NDE YAYINLANMIŞTIR.

Ragıp Duran’ın tabiriyle ‘Futbolukürdi’ haftanın gündemini oluşturmaya devam ediyor. Gaziantep deplasmanında maruz kaldıkları ırkçı tezahüratları düşünürsek, Diyarbakırspor Başkanı Çetin Sümer’in, “Galatasaray maçına çıkmayacağız” tehdidi azdı bile. Fakat haklı isyanına, haksız bir hakem hataları söylemi ve komplo teorileri karıştırması, elini zayıflattı. Zira medya, olayı “ırkçı tezahürat” bağlamından buraya çekti. Manipülasyondaki ustalıklarına diyecek yok. Hafta boyunca birçok yazardan, asıl ırkçılığı ‘bölücü’ Kürtlerin yaptığını anlatan ve Çetin Sümer’in böyle tehditlerle bir yere varamayacağını tavsiye eden yazılar okuduk.

“Kahrolası feodaller” yapmışlardı yine yapacaklarını. Tertemiz, el değmemiş sporumuza siyaset karıştırmışlardı bir kere. Üstelik federasyonun perşembe akşamı açıkladığına göre ortada ırkçı tezahürat falan da yoktu. Diyarbakır’ın cümlesi halüsinasyon görüyordu. Yoksa bu adamlarda bölücülük geni mi vardı kuzum?.. Zaten başkan dedikleri o adam da Amerika’nın Sesi radyosuna “Diyarbakırspor Kürt milletinin takımıdır” açıklamasını yaparak Amerikancılığını, Sorosçuluğunu, bölücülüğünü, ırkçılığını ve tanrıtanımazlığını toptan kanıtlamamış mıydı?.. Diyarbakırspor olsa olsa Dağ Türklerinin takımı olabilirdi. Hem zaten güzeller güzeli İzmir’imizin takımları dururken Diyarbakır’ın ne işi vardı Süper Lig’de?..

Spora siyaset karıştırmaktan mı bahsediyoruz? Kürtleri uyutmak için devletin futbolu kullandığı ve bunun için de Diyarbakırspor’u 2001 yılında ite kaka birinci lige çıkarttığını bilmeyen yok. O zaman devlet politikasıdır diyerek suskun kalan medyanın, kent kendi imkanlarıyla kavrulmaya çalıştığı zaman “Spora siyaset karıştırdılar” diye ağlaması ne kadar inandırıcı? Kaldı ki her deplasman maçında ırkçı saldırılara maruz kalan bir kent takımının kendini savunmak istemesi suç mudur? “Kürt sorununun” çözümünde ne kadar aşama kaydedilirse kaydedilsin, devletin yarattığı bazı reflekslerden arınmak kolay olmuyor. Bugün Kürt mücadelesinin en basit kazanımları dahi yeni bir alana entegre edilmeye çalışılırken zorluklarla karşılaşıyor. Spor alanında yaşadıklarımız ve Diyarbakır’ın olduğu gibi, yani bir Kürt takımı olarak kabulüne gösterilen tepki de bunun bir kanıtı.

Nihayetinde federasyon, “Irkçı tezahürat falan yok, siz yanlış duymuşsunuz” dedi ve Gaziantepspor’a ceza vermedi. Ama asıl bomba gün içerisinde başka bir ceza haberiyle patladı. Radikal’in haberine göre sezon başında “Irkçılığa ve Endüstriyel Futbola Karşı Futbol” temalı bir dostluk karşılaşması olarak oynanan Adana Demirspor-Livorno maçında açılan “Güler Zere ölmesin” ve Che, Deniz Gezmiş pankartları yüzünden 10 kişiye toplam 100 bin TL ceza kesildi. Radikal’in okuyucu yorumlarında konuyla alakalı çok manidar bir cümleye rast geldim: “Güler Zere ölmesin pankartı açmanın cezası 100 bin TL, acaba Güler Zere ölsün pankartı açılsa herhangi bir ceza kesilir miydi?” Federasyon bunun cevabını perşembe günü aldığı kararla verdi. Müsterih ol necip Türk milleti, kanser hastası bir kimsenin özgürlüğü için pankart açmak suç, koca bir şehri “terörist” diye damgalamak suç değil. Helal olsun! Size de bu yakışırdı.

‘DAMAT SEN KÜFÜR DE Mİ EDİYORDUN?’

Geçelim haftanın diğer manşetine... Ercan Saatçi’nin bu ülkede bir gazetenin “spor koordinatörü” olmaması gerektiğinin anlaşılabilmesi için ağzından küfür çıkması gerekiyormuş. Bilmem kaç senedir sayısını öğrenmeye korktuğum adet fanatizm ve cehalet kokan yazı yumurtlayan bir adamın, Türkiye’nin en çok satan gazetelerinden biri aracılığıyla yarattığı tahribatın farkına varılabilmesi için gereken buymuş yani. Neyzen Tevfik’e ithaf edilen o sözlerden biri geliyor aklıma: “Türk milleti gariptir, her lafı kaldırmaz” Devamını da siz getirin bir zahmet.

İşin komik yanı, malum küfür videosu ortaya çıkınca Saatçi’nin, saf altın damattan içgüveysinden hallice statüsüne düşmesi. Köşe yazarlığına devam edecekmiş Ercan Bey ama o da kesin değilmiş. Demek ki bu ülkede “spor koordinatörü” olup olamamanız küfürbazlığınıza kalmış. Ağzı biberlere layık bir küfürbazsanız, koordinatör değil ancak köşe yazarı olabilirsiniz. Ha tabii aynı zamanda genel yayın yönetmeninin de damadı olmalısınız ama bu ayrıntıları geçelim mirim. Şıngır mıngır sosyete!..

Yani sırtını dağlara vermiş Saatçi, bugüne kadar yediği yüzlerce naneyle değil ama tek bir küfürle tu kaka oldu öyle mi? Üzüldüm doğrusu! Kendisine tavsiyem, daha önce yaptığı gibi mevcut konjonktürü iyi değerlendirmesi ve kendisine yakışacak en pragmatik kararı alması. Spor sayfaları artık ona dar gelir. Hem Yılmaz Özdil’den neyi eksik? Milliyetçilikse milliyetçilik, sığlıksa sığlık. Kötü müzikle yetinmedi, kötü spor yazarlığına geçti. Kötü siyaset yazarlığına atlaması için önünde durabilecek bir engel tanımıyorum. Serde damatlık da var hem. Yazarlık yok gerçi ama sorun değil. Ben ona formülü vereyim: “Biz buradayız gitmeyiz/Ülkemizi bekleriz/Karşı çıkan olursa/...” tarzı şarkılar yazıyordu ya, aynısını düzyazıya döksün. 22 tane böyle cümle yazdı mı Özdil’in de tahtını ele geçirir.

Ahmet Kaya, zamanında kendisine ne güzel cevap vermişti: “Ben saatçilerle değil sanatçılarla muhatap olurum.” Zat-ı muhteremin üstüne fazla gitmeyelim. Sonra şarkısında ince bir zekanın ürünü olarak 3 noktayla betimlediği gizli eylemlerini üzerimizde denemeye kalkar maazallah!..

1 comment:

Anonymous said...

Your blog keeps getting better and better! Your older articles are not as good as newer ones you have a lot more creativity and originality now keep it up!