Saturday, October 11, 2008

Bayern ve CSU: Oktoberfest'in Uğramadığı Devler



Bundesliga'yı yakından takip edenler şu medyasentrik(bu kelimeyi ben mi yarattım?) yaklaşıma fazlasıyla aşinadırlar: "Bayern Münih asla yenilmez." 40 senedir Alman futbolunu domine eden ve ortalama 2 senede bir şampiyon olan güneyin bu zengin takımının sorgulanamaz fatihliği beraberinde tüm ülkeye karışık olarak yayılan bir kibir ve alçaklık kompleksi getirmiştir. Bayern, asla rakip kendisinden daha iyi olduğu için yenilmez. Bayern yenilir çünkü maçı fazla önemsememiştir, Bayern yenilir çünkü as futbolcularını dinlendirmektedir, Bayern yenilir çünkü ligin erken kopmasını ve reytinglerin düşmesini istemez vs...Uluslararası başarılarla dolu Alman futbolunun son 40 senesinin yerel satıhtaki özeti bu medyasentrik klişede gizlidir aslında. Bayern'in yüceliği sorgulanamaz! Buradan anlıyoruz ki ligin ilk 7 haftasında sadece 2 kez kazanabilen Münih ekibinin canı bu sene pek kazanmak istemiyor!

Öte yandan Alman siyasetini yakından takip eden diğer güruhun farkında olduğu bir başka hegemonyada da Bavyera'daki CSU(Hristiyan Sosyal Birlik) partisi başrolü oynar. 1966'dan beri eyalette adeta bir tek parti iktidarı sürdüren politik organ 42 senede hiçbir zaman ikinci parti konumuna düşmemişti, ta ki bu seneye kadar. 28 Eylül'deki eyalet parlamentosu seçimlerinde Sosyal Demokrat Parti(SPD)'ye karşı ağır ve alışık olmadığı bir yenilgi alan partinin de aynı mantıktan devam ederek şu sıralar pek yönetme havasında olmadığını düşünebiliriz.

Tabii ki Bavyera-eksenli medyanın ağzıyla konuşmayı bırakırsak(umarım bu ana kadar ciddi olduğumu düşünmediniz) her iki Bavyera devinin de başarısızlıklarının daha gerçekçi ve rasyonel sebepleri olduğunu söyleyebiliriz. Edmund Stoiber'in yerine başkanlığa seçilen Erwin Huber'in selefinin karizmasının yakınından dahi geçememesi, Bavyera'nın özellikle Münih, Nürnberg gibi büyük şehirlerinin kozmopolit yapısı ve bu sosyal ortamın nihayet daha az muhafazakar bir politik görüş yansıtabiliyor olması CSU'daki krizin en önemli sebepleri.

Parlamentodan sahalara geçiş yaptığımızda ise karşımıza Jürgen Klinsmann'ı ve onun beraberinde getirdiği sarışın bir hayal kırıklığını görüyoruz. Görünen o ki Alman milli takımıyla becerdiği işlerde hep geleceği parlak bir antrenör izlenimi veren efsane futbol adamının Bayern'i yönetmenin Almanya'yı yönetmekten kat be kat zor olduğunu anlaması çok da uzun sürmemiş. Taktiksel hamleleri, oyuncu tercihleri ve motivasyon hamleleriyle hep sınıfta kalan Klinsi'nin karışık kafası sadece kulüp ileri gelenlerinin ve medyanın değil futbolcularının da canını sıkmışa benziyor. 2 haftadır kaptan Van Bommel'in 3-5-2 ve rotasyon eleştirileri Bild'in manşetlerini süslüyor. Sansasyon meraklısı Bild'in ise Bayern'in başarısı kadar bu durumuna da sevindiği muhakkak. Sezon başında Klinsmann'ın uyguladığı 3-5-2 sistemi başlarda 1-2 iyi sonuç verince taktik dehası ilan ettikleri teknik adamı şimdiden işe yaramaz olarak yaftaladılar bile. İşin gerçeği şu ki Klinsmann'ın acilen taktiksel olarak bir istikrar yakalaması şart ve bu istikrar 3-5-2'den ziyade 4-4-2 varyasyonlarından birinde olursa Bayern'deki herkes daha mutlu olacak. Kaleci Rensing'in bir Bundesliga takımı kalecisi olamayacağının anlaşılmasından sonra yeni bir kaleci için şimdilik yapılacak bir şey yok ama Ribery'nin dönüşüyle Jürgen'in de aldığı riskleri asgariye çekmesi ve maçları ilk 20 dakikada değil 90 dakikada kazanmaya konsantre olması gerekiyor.

Kısacası Bavyera'nın doruklarına kazık çakmış iki devin son dönem performansları iç açıcı değil ama CSU'nun başarısızlığına sevinip Bayern'inkine üzülen biri olarak Klinsmann'a acil bir sihirli değnek bulmasını öneriyorum. Zira her ne kadar Rummenigge tüm eleştirilere rağmen "şampiyonluğa Klinsmann'la ulaşacağız" dese de kibirin hakim olduğu her yerde sabırsızlığın da bolca bulunduğunu hatırlatalım. Ha bir de başkanların bu tarz açıklamalarının %70 oranla istifayla sonuçlandığını da. Bavyera'da Oktoberfest geldi-geçti ama CSU ve Bayern mensupları bu kez biraları eğlenmek için değil efkar dağıtmak için yudumladılar.

No comments: