Friday, June 27, 2008

Futbol: Bizim Talihsiz Sevdamız




"Futbol asla sadece futbol değildir" tarzı yazılar yazmaktan da okumaktan da sıkılmış bir adam olarak "Futbol milliyetçiliği körüklüyor ulen" temalı bir şeyler karalamaktan öteden beri uzak durmuşumdur. Daha önce birçok entelektüelden duyduğumuz bu aforizmaya itibar etmediğim gibi hadisenin öznesi olarak bir öcü gibi gösterilmeye çalışılan futbolun esasında tam da bu tarz yorumlar sebebiyle özünden yani spor olma halinden uzaklaştırıldığını düşünüyorum. Modern devletlerin ortaya çıkışından beri hakim sistemin devam etmesi için elzem gıdalardan biri olarak icat edilen ve bu yönde kullanılan "milliyetçilik" her Allah'ın günü gazete manşeti, siyasi slogan, ders başlığı, askeri Demokles kılıcı, yarı-aydın orgazmı olarak yeniden karşımıza çıkarılırken bu kadar manipülatif "fikir lideri"'nin önderliğinde değil futbol, incir-elma bile "milliyetçilik yeniden üretim alanı" haline dönüştürülebilir.(ki onu da beceriyoruz, bkz:yerli malı haftası)

Doğrudur; futbol sahalarında birçok milliyetçi ve ırkçı sahneyle karşı karşıya kalmaktayız. Neredeyse her milli maç devletler arası bir savaş gibi görülüyor(gördürülüyor) ve ölümsüz "Türk'ün Türk'ten başka dostu yok" mottosunun yarattığı kompleks ve nefretler en ufak olaylarda bile kendini gösteriyor. Peki bunların sebebi Arda'nın zarif çalımları, Servet'in insanüstü özverisi ya da Hamit'in bitmek tükenmek bilmeyen enerjisi mi? Nihat'ın attığı golle gelen galibiyet mi milliyetçiliği körüklüyor yoksa maç sonrası bir medya mensubu olan Şansal Büyüka'nın "İşte Türk'ün Gücü" çığlıkları mı? Massimo Busacca'nın es geçtiği bir sarı kart mı Türkiye-Almanya kavgasını yaratıyor yoksa kompleksli spikerin "Hakem bize çifte standart uyguluyor zaten bu Avrupalılar hep böyle, bizi sevmiyorlar" diye zırlaması mı? (*)1938 Dünya Kupası'nda İtalya'nın şampiyon olması mı yoksa olayı "Faşist Spor'un İlahları" başlığıyla duyuran La Gazzetta Dello Sport mu ırkçı-faşist söylemlerin halka erişmesine yardımcı oluyor? Semih'in son dakikada attığı mucize gol mü Türk halkını Hırvatistan düşmanı yapıyor yoksa Fanatik Gazetesi'nin maç sabahı attığı "Bunlara Bir Çakmak Lazım" başlığı mı? Örnekler o kadar çok ki sabaha kadar devam edebilirim.

Varmak istediğim nokta sanırım aydınlanmıştır.(ki zaten değilse berbat bir yazarım demektir) Futbol sadece bir oyun, kimilerinin bayıldığı kimilerininse mesafeli davrandığı... Ona farklı anlamlar yükleyen bizleriz. Fakat unutulmamalı ki toplumların, dünyayı algılayışında siyasilerin ve medyanın rolü çok büyük. Fikir liderlerinin olayları yorumlayış ve yansıtış biçimi halkın mevzubahis hadiseye verdiği anlamı yüzde yüz etkilemektedir. Türkiye-Hırvatistan maçı sonrası Uğur Meleke'nin yaptığı "Bu, tüm 3.Dünya ülkelerinin zaferidir" yorumu yahut bir Yeni Şafak yazarının olayı "Tüm Müslüman Alemi'nin Zaferi" olarak etiketlemesidir futbolu o kabak tadı veren tabirle sadece futbol olmaktan çıkaran. Bu açıdan bakıldığında medyanın futbol maçlarını bir banal milliyetçilik yaratma aracı olarak kullanması futbol adına bir talihsizliktir ve burada suçlu futbol değil medya ve onu kuklası olarak kullanan siyasi düzenin ta kendisidir.

Milli maçlar sonrası yaratılan milliyetçi havadan iğrenen ama tuttuğu takım olan Türkiye Milli takımının kazandığı karşılaşmalardan sonra da deli gibi sevinen bir adam olarak bu yazıyı yazdım. Değişen ne olacak? Büyük ihtimalle hiçbir şey... Milliyetçilik sattığı sürece biz yine aynı yetersiz spikerlerden aynı kompleks dolu yorumları dinlemeye, aynı dandik gazetelerden aynı embesil yazıları okumaya devam edeceğiz. Bunların sonucu olarak da futbol seyircisinin giderek ne kadar milliyetçileştirildiğini gözlemleyeceğiz. Dünyayı değiştirme umudu daha dünyaya gelmeden başarısız bir suikaste uğramış bir neslin ferdi olarak en azından "futbol, milliyetçiliği körüklüyor" tarzı yorumlar yapan Orhan Pamuk benzeri aydınların fikrini değiştirebilme umuduyla...

(*) 20 Haziran 1938 tarihli La Gazzetta Dello Sport başlığı, http://cgi.ebay.it/ws/eBayISAPI.dll?ViewItem&item=200224415379

No comments: