Thursday, July 5, 2007

Wimbledon'07-Superstar Atletlerin ve Sermayenin Gelenekle Çatışması

Wimbledon, malum tenisseverlerin gözbebeği, ilk aşkı, world series'i, dünya kupası, grand slam'lerin kraliçesi...İngilizler, sanayi devriminin öncüsü, kapitalizmin babası, bir yandan da kanla yazılan 19 ve 20.yüzyıl dünya tarihinin başrol oyuncusu. Tüm bu çağ değiştiren atılımlara evsahipliği yapan ada da 19.yüzyıl itibariyle desporte yani sporu(boş zaman öldürme aygıtı) günlük hayata adapte eden ve sonrasında kitlelere yayılmasında büyük rol oynayan burjuva sınıfının doruk noktasına ulaştığı coğrafya.. Bu bakımdan, futboldan, Wimbledon'dan, polo'dan, kriketten, şundan ondan bundan birçok sporseverin gönlünde yer eden bir spor mazisine sahip olan bir ülke..

Bu ikili tarih boyunca takipçilerinden çokça övgü almıştır ama bilhassa Wimbledon hep tabu kelimesinin eş anlamı gibi algılanmıştır. Öyle ki olumsuz eleştiri ve Wimbledon kelimelerinin yan yana geldiğine şahit olmak için kortların asi çocuğu Andre Agassi'nin ilk yıllarına ya da Mr.Trash Talk John McEnroe'ya kadar dönmek gerekiyor.

Totem ve Tabu'da şöyle der Freud: "Tabular ilkel insanın korkularıdır ve insanlık geliştikçe yıkılmaya mahkumdurlar" Hayır, ben Wimbledon'ım hakkında bu kadar acımasız olamam ama Rafael Nadal başta olmak üzere Nikolay Davydenko, Marat Safin ve Serena Williams gibi ünlü raketler turnuvayı yerden yere vurmakta bir sakınca görmüyorlar. Hava şartları, yağmur gibi tehditler çatısız Wimbledon kortları için her zaman sorun olmuştur ama 82'den beri Londra'nın bu küçük banliyösü böyle uygunsuz hava şartlarına maruz kalmamıştı ve yağmurun defalarca ertelediği müsabakalar günümüzün milyoner tenisçilerini canından bezdirmişe benziyor.

"Yetkililer, oyuncuları düşünmüyor", "Wimbledon dünyanın en sıkıcı turnuvası" bu yorumlar Roland Garros'un kralı Rafael Nadal ve Rus Nikolay Davydenko'ya ait. Maçı yağmur muhalefeti sebebiyle defalarca ertelenen Nadal, kuşkusuz Wimbledon'ın bir numaralı hayranı değil ama acaba benzer terslikler başına Paris'te gelmiş olsa veya çok zorlandığı çim kort yerine Wimbledon toprak kort olsa aynı eleştirileri yapar mıydı bilinmez.. Teoriye yer bırakmayan bir gerçek var ki durmak bilmeyen yağmurların ve ertelemelerin canını sıktığı tek isimler sporcular değil. Yayıncı kuruluşlar için de her erteleme mali zarar ve program akışının alt üst olması demek ve spor tarihi boyunca hiçbir güç medyayla ters düşmeye cesaret edememiştir.

Sonucu tahmin etmek kolay, her zaman olduğu gibi bu konuda da sermayenin itirazı geleneği yıkmaya yetti ve 2009'dan itibaren Wimbledon Merkez Kortu yeni çatısıyla hizmet vermeye başlayacak. Böylece belki de benim gibi uslanmaz birkaç Wimbledon faşisti! değişimin karşı konulmaz devinimine yenik düşmüş olacak. Biz, eski kafalılar ise muhtemelen 20 sene sonra mantıklı yeniliklere karşı çıkmanın aslında ne büyük bir aptallık olduğunu kendimize dahi itiraf edemeden Wimbledon'ın keyfini sürmeye devam edeceğiz. Neyse ben galiba yarım bir itirafla içimi biraz rahatlattım.Darısı diğer muhafazakarların başına(her alanda).

"Değişmeyen tek şey değişimin kendisidir."- Herakleitos

No comments: